7 Haziran 2012 Perşembe

Blog 7 / Önüm Arkam Sağım Solum

   Suret, güzel görünmek ister.
   Hep gülmek...
   Güzel kokmak...
   Gösterişli...
   Alımlı...
   Narin...
   Oysa gerçek ''biz''i gizleyen her suret, koca bir yalandır...

   En büyük yalan, olmak istediğimiz kişiye en yaklaştığımız surette gizlidir. Öfkeler, arzular, kinler, aşklar, korkular, egolar... Gerçek duyulmamalı, bilinmemeli, hatta hissedilmemelidir. Yok gibi olunmalıdır. Suretler ardına gizlenmek; yaşımızın tek rakamlı olduğu yıllardan kalma bir oyundur. Saklambaç...Dik durulur... Baş, iki kol arasına gizlenir...Gözler yumulur... Yalanlar, ''bir''den ''on''a kadar sayılmaya başlar...

   Suretlere bürünmek, bastırılmış duygulara sahip insanların çelik kasasıdır. En gerçek duyguları saklar. Ne kadar sağlam olursa olsun, içinde barındırdıkları, zaman içinde aşınır. Aşınan duygular; pudra, allık, ruj, rimel, jöle gibi onarıcılarla kapatılır. Cilde sürülen her kozmetik, bir pasta ciladır. Her vazgeçiş, bir kuaför salonunda gizlenmeye çalışılır. Alışveriş merkezleri, umutsuzluğun en etkili ilacıdır. Katı duygular, masaj salonlarında yumuşatılır. Oysa hiç bir masaj, ruhu okşamaz.

   Daha derin yaralar, daha kamufle suretlerde gizlidir. Gerçeğin öğrenilmesinden öyle korkulur ki; uykular kaçar, yaşam zorlaşır, sinir katsayısı artar. Pasta cila, boyası kalkmış acıları kapatmaz. Yeniden boyamak gerekir. Ruhun kaportacıları, dövmecilerdir. Dövme, ruhun vücutta iktidar bulması, derin yaraların ciltte kabuk bağlamasıdır.

   Duygular gerçektir. Leyla gibi parlak, Mecnun gibi yalansızdır. Gönül madeninden çıkan cevherdir. Ehli kişilerce işlendikçe daha da parlar. Hafif yanık, biraz alaturkadır. Aşık Veysel'dir. Müzeyyen Senar'dır. Dönülmez Akşamın Ufkundayım'dır.

    İnsan hayatı; bir ucunda duygular, diğer ucunda suretler bulunan hassas bir terazidir. Ne tarafın ağır basacağına, teraziyi tutan karar verir. Karakter, terazinin hangi kefesinin daha fazla doldurulduğuyla ilgilidir. Suretsiz olmakla suratsız olmak arasındaki fark birkaç gramdır.

   Olunanla, olmak istenenin bu birkaç gramlık savaşı, koca bir ömür sürebilir. Bazısı gerçektir. Samimidir. Bazen de devasa bir yalanın içinde koşturabilir insan. Açığa çıkaramadıkları, koşarken ayağının altında ezilenlerden daha değerlidir. Kaçtıkça kovalandığını hisseder. Gerçeklerle yüzleşecek cesaret toplanmadıkça, kovalayanın nefesi ensede hissedilir. Koştukça yorgunluk artar. Derman kalmaz. Sert bir darbeyle omuzu kavrayan el gibi, seni kendine çevirir. Yüzleşme gerçekleşmiş, kural bozulmuştur. Önce hafif bir ürperti, sonra korku.... Korkmak, aslın ortaya çıkması, gerçek yüzün görünmesidir. Bazen kısa bazen uzun süren bu oyunun son sözü, hep aynıdır.
Sobe!

< Beğen >
< Takip Et >

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder