11 Ağustos 2012 Cumartesi

Blog 10 / Kakao

   İşledikleri suçlar, tuttukları takımlar, sevdikleri yemekler, düşman oldukları adamlar ve daha yüzlerce ortak noktası bulunan insanlar, haliyle yapay bir dayanışma içerisindedirler. Pamuk ipliğine bağlı dayanışmalar. Mevcut ortak noktaların sekteye uğraması, dayanışmanın da bozulması anlamına gelir ki; günümüzün gelip geçici dostlukları, hep bu yüzeysel çıkar ortaklıkları üzerine kurulmuştur. Sonu, kocaman bir mutsuzluktur. Bu kadar çok nüfuslu bir mutsuzluk, insanların, bitmek tükenmek bilmeyen bencilliğinden kaynaklanır. Mutsuzluk pastadır; kreması lüks ve eğlence olan, kakaolu bir pasta.

   Dedelerimizin tek maaşlı,en az dört çocuklu, ikramı bol evleri; şimdiki çift maaşlı, faiz ve kira gelirli, muhtemelen tek çocuklu, az misafirli evlerinden çok daha mutluluk doluydu. Odun sobalı, yüksek somyalı o küçük evlerdeki tek lüks, anneannemize düğününde takılmış birkaç burma bilezikti. Maddi değeri değil, hatırasıydı lüks olan. İçin için yanan odun sobasının yanındaki yer sofrasında, aileboyu yemek yemekti eğlence. Mandalina soymak, kabuklarını sobanın üzerine dizip, odanın mandalina kokmasını beklemekti. O sofrada yemek yiyen herkesin menfaati ortaktı. Bir soba vardı, bir de baca. Tütmeliydi.

   Yıllar yılları kovaladı,şalvar giyilmez, odun kesilmez oldu; medenileştik, doğalgaz geldi. Daha konforlu yuvalar için delindi tüm duvarlar. Tesisatlar çekilip, borular döşendi. Bir tecrit odasından tek farkı; demir boruların, tuğlalar arasına gizlenmesi olan evlerimizde konforculuk oynadık. Gözlerimizi kapattık. Elimizin tersini alnımıza dayayıp, uzandık. Üçlü koltuklara gömerken mutsuzluğumuzu; klimaların ısıttığı odalarda, manzarası güzel bir vadinin en yüksek tepesinde, çiçek kokan bahçesini asırlık çınarların gölgelendirdiği, kiremit çatılı, kutu gibi bir ev hayal ettik. Hayalini kurmak bile güzeldi. Mutlu olduk... Mutlu olduk çünkü, hayalini kurduğumuz o ev, dedemizin eviydi. Salaksı bir gülümsemenin eskortluğunda, o günleri hatırladık. On beş sene önce ahirete göç eden dedemizi en özlediğimiz yer, uykuya en yaklaştığımız zamandı. İşte o an, zil çaldı.

   Gözler açıldı. Doğrulup kalkıldı. Oturma odasından dış kapıya giden yol, daha az evvel seneler öncesine gidilenden çok daha uzun geldi. Aynı salaksı gülümsemeyle açıldı kapı. Elinde alımlı bir paketle gelen, en yakın arkadaştı. Buyur edilip, kapı kapandı. Demlenen çayla yenen şey, paketten çıkandı; paketten çıkansa, kakaolu pasta...


<Beğen>
<Takip Et>
  

1 yorum: